EMDR terapisinde herhangi bir ilaç, elektriksel ve manyetik uyarım ya da hipnoz tarzı teknikler kullanılmaz. Kişi terapi seanslarında uyanıktır ve terapiye aktif bir şekilde katılır. EMDR bütün terapi tekniklerinden istifade eder ancak esas teknik (Bilateral Stimulation/BLS) yani iki taraflı uyaran verme (İTU) tekniğidir. Danışanın terapistin parmağını takip ederek gözlerini sağa ve sola hareket ettirmesi istenir ve böylelikle beynin sol ve sağ yarımküresi hafifçe uyarılır. Bu sayede danışanın kendisini rahatsız eden bellek ve duygulara yoğunlaşması ve bu yoğunlaşılan rahatsız edici anıların da işlemlenmesi (duyarsızlaştırma) sağlanır.
EMDR’de esas anıların işlemlenmesinde beynin her iki yarım küresini uyarmaktır. Bu genellikle göz hareketleri şeklinde olur. Ancak alternatif olarak, dikkatin bir yönden diğer bir yöne aktarılmasını sağlayan çeşitli aletler de kullanılabilmektedir. Örneğin kulaklıkla sol ve sağ ses verme ya da ellerde tutulan ve titreşim veren elektrotlarla sol el sağ el uyaranı verme şeklinde uygulamalar da iki taraflı uyarım için kullanılabilmektedir. Aslında bu teknik beynin uykuda anıları işlemleme ve öğrenmeyi gerçekleştirme amaçlı kullandığı organik bir tekniktir. Rüya görülen REM (Hızlı Göz Hareketleri) döneminde de benzer bir faaliyet gerçekleştirilir. Nitekim EMDR beynin bu faaliyetinden esinlenerek keşfedilmiş bir terapi yöntemidir. REM döneminde ortaya çıkan bu hızlı göz hareketlerinin anıların işlemlenerek öğrenmenin gerçekleştirilmesinde çok etkin bir faaliyet olduğu düşünülmektedir. EMDR seanslarında da aynı mantıkla iki taraflı uyaran verilir ve danışanın dikkati farklı yönlerden gelen uyarılara odaklanır böylelikle travmaların işlemlenmesi ve kişinin iyileşme süreci hızlandırılır.
EMDR terapisi’nin amacı
EMDR terapisinin asıl amacı panik, endişe, korku, suçluluk duygusu, öfke, demoralizasyon, depresif reaksiyon, fobi ve yas gibi rahatsızlık verici tabloların arka planındaki travmatik olayları işlemlemek ve bu yolla kişinin şikayetlerini azaltmaktır.
Bunun yanı sıra EMDR terapisi sağlıklı bireylerde de spor müsabakalarındaki performansı artırmak, sahne korkusunu azaltmak, sınav kaygısını gidermek gibi başarı gerektiren konularda performans geliştirme, değerlilik ve özgüven gibi duygusal kaynakların kazanımında da sıklıkla kullanılmaktadır.
EMDR terapisinin en etkin olduğu bozukluk Travma Sonrası Stres Bozukluğu’dur (TSSB). Deprem, terör, sel, pandemi gibi travmatik olaylar sonrasında gelişen TSSB tedavisindeki başarısı birçok araştırma ve klinik çalışma ile ispatlanmıştır.
EMDR ile yapılmaya çalışılan “anıların işlenmesi”
Beyinde ana rahmine düştükten 3 ay sonra başlayan ve ölene kadar devam eden bir kayıt faaliyeti vardır. Bu faaliyetin amacı insanın hayatını idame ettirebilmesi için gerekli olan bilgiyi ve deneyimi kazandırmak ve bunun için kurgulanmış olan bellek sistemini oluşturmaktır. Adaptif Bilgi İşleme Modeli olarak da adlandırdığımız bu süreçte yaşanarak (tecrübî bilgi) ya da akademik yolla elde edilen deneyim işlenir, öğrenme yoluyla uyumlu ve işlevsel bir bilgiye dönüştürülür ve adaptif işlenme havuzuna entegre edilir.
İlk yaşandığında, duyulduğunda ya da okunduğunda bir ön kayıt olarak beyne alınan bilgi özellikle uykuda rüya görülen dönem olan REM (hızlı göz hareketleri) aşamasında (gözlerin sağa ve sola hareket ettirildiği dönem) işlenmiş bilgiye dönüştürülür. Bu faaliyete de “adaptif işleme” adı verilir. Adaptif işleme sürecinin başarıyla tamamlanması doğru bir öğrenmenin gerçekleştiği, yaşanan olayın işlevsel bir deneyime dönüştürüldüğü ve anının ileride kullanılmak üzere genel öğrenme havuzuna yani bellek deposuna kaydedildiği anlamına gelir.
Travmalar İşlemlenemezse Neler Olur? Adaptif Bilgi İşleme Modeline göre anıları işlemlenmiş ve işlemlenmemiş anılar olmak üzere ikiye ayırabiliriz. İşlemlenmiş anı, ister sıradan isterse travmatik olsun, doğru ve rasyonel bir öğrenmenin gerçekleştiği ve öğrenme havuzuna aktarıldığı anıdır. Buna göre şiddetli bir travma dahi başarıyla işlemlenebilirse travma olmaktan çıkar ve hayatta karşılaşılabilecek sorunların çözümünde kullanılabilecek bir deneyime dönüşür. Bu sistem normal çalıştığında ruh sağlığını, ruhsal büyümeyi ve insanın gelişimini öğrenme yoluyla desteklediği için adaptif (uyumlu) bir mekanizma olarak kabul edilir. İnsanın fizyolojik alt yapısı ve programı bu mekanizma üzerine kurgulanmıştır: Yani yaşanan bir tecrübe işlenir, bir öğrenme ve bilgi üretimi gerçekleşir, bu bilgi ilgili adaptif bilgi havuzuna entegre edilir, depolanır ve ihtiyaç duyulduğunda kullanılır.
Ancak çok şiddetli bir travma ya da üst üste yaşanan rahatsız edici olaylar bu mekanizmayı bozar ve yaşanan travmatik olay işlemlenemez ve mevcut anı ağına entegre edilemez. Anı ağlarındaki işlevsel bilgilerle bağlantı kurulamaması travmatik yaşantının anlamlı ve işlevsel bir deneyime dönüşmesini engeller, dolayısıyla insanın psikolojisine zarar veren bir kayda dönüşür.
İşte işlemlenememiş anılar bu bilgi işleme süreçlerinden defalarca geçtikleri halde öğrenme havuzuna aktarılamamış ve bellek boşluklarında yaşanmış ham (işlemlenmemiş) halleriyle sıkışıp kalmış anılardır. Başka bir ifade ile bu anıların sebep olduğu duygu, düşünce, imge, ses ve beden duyumları yaşandığı haliyle depolanmıştır. Bütünden kopuk bir şekilde depolanmış olan bu işlemlenmemiş anılar, öğrenmenin gerçekleşememesine (unlearning) ya da yanlış öğrenmeye sebep olurlar. Bu yanlış öğrenmenin sonucunda da rasyonel olmayan ve kişinin gerçeğine uymayan bir takım olumsuz düşünceler, duyarlılıklar ve davranışlar gelişir. Kişi tetikleyicilerle yani bu anıların yarattığı psikolojiyi hatırlatan durumlarla karşılaştığında bu izole kalmış anılar uyarılır, kişi o anının bir kısmını ya da bütününü yeniden yaşıyormuş gibi tepki verir. Örneğin bir köpek tarafından ısırılmış olan çocuğun bu travması işlemlenemezse çocuk herhangi bir köpekle karşılaştığında, kendisini ısıran köpek ve ısırılma olayını hatırlar ve o anda verdiği korku tepkisini aynı şekilde verir. Burada görülen köpek tetikleyici (hatırlatıcı), köpek tarafından ısırılma sahnesi ise tetiklenendir (hatırlanan).
Özellikle çocukluk çağında yaşanan travmatik olaylar işlenememe riskiyle karşı karşıyadırlar. Çünkü çocuğun soyut düşünme, zekâ, muhakeme ve adaptasyon becerileri henüz tam gelişmemiştir. Bu yüzden anıların işlenmesi için gerekli olan bilişsel süreçler devreye giremez, anı travmatik haliyle kalır ve çocuğun topyekûn hayata bakışını olumsuz yönde etkileyen bir kayda dönüşür. Yine ilerleyen çağlarda aile ve sosyal desteğin yetersiz, adaptasyon kabiliyetinin zayıf ve kişiliğin tam olarak gelişemediği bireylerde de travmatik anılar işlemlenemeyebilmektedir.
Örnek vermek gere kirse: Sürekli ve şiddetli ana-baba kavgalarına maruz kalan çocuklarda bu yaşantılar bir travmaya dönüşebilir. Eğer çocuğun beyni bunu işlemleyebilirse çocuk bu olayı rasyonel bir şekilde yorumlar ve ona göre bir tutum sergiler. Örneğin bunun geçici olduğunu, annebaba arasındaki bir sorundan kaynakladığını, kendisinin hem suçunun hem de yapacak bir şeyinin olmadığını, bunun onların kendisini terk etmesine sebep olmayacağını, sahip çıkmasına ya da sevmesine engel teşkil etmeyeceğini düşünebilir. Bu durumda anababa kavgaları çocuk için travma olmaktan çıkar. Ancak bu anılar işlemlenemezse çocukta güvende olamama, yalnızlık, değersizlik, terk edilme korkusu, suçluluk gibi olumsuz düşünceler gelişebilir. Buna göre çocukta örneğin “Çok başarılı olmalıyım, herşeyi doğru yapmalıyım, sorun yaratmamalıyım yoksa beni sevmezler, dışlanırım, terk edilirim, yalnız kalırım.” tarzında rasyonel olmayan düşünce ve davranışlar gelişebilir. Bu da kaçıngan, kendisini ifade etmekte zorlanan, hayır diyemeyen, tavizkar, aşırı mükemmeliyetçi, detaycı, kontrolcü, kaygılı ve endişeli bir karakter oluşumuna sebep olabilir. Örneğin işyerinde ya da özel ilişkilerinde çatışma yaşadığında o ana baba kavgalarını hatırlar ve orada yaşadığı kaygıyı yaşamaya başlar. Bu durumda ya kaçıngan ya da çok agresif bir tutum sergileyebilir.
Çocuğun bu anılarının bellek boşluklarında işlemlenmemiş olarak kalışı bu düşünce, duyarlılık ve tutumların devam etmesine ve kolayca tetiklenmesine sebep olur. Başka bir deyişle çocuğun ilerleyen yaşlarda kendisine yabancı olduğu halde bütün hayatını etkileyen bir “travmatik karakter” oluşur.
EMDR terapisinde işlemlenememiş anılar işlemlenmiş anıya donüştürmek
Dört kanallı kayda bir örnek verelim: Örneğin ebeveyni tarafından sürekli eleştirilen bir öğrencide sınav kaygısı gelişebilir. Bu öğrencinin eleştiri anıları duyusal kanala onların yüz ifadeleri, sözleri, kızgınlıkları, beden dilleri ve kendisinin o anki sıkışmış hali ile, bilişsel kanala ben aptalım, yetersizim, suçluyum gibi olumsuz düşüncelerle, duygusal kanala başaramama korkusu, kaygı, endişe, bedensel kanala da mide bulantısı, karın ağrıları, kalp çarpıntıları, sıcak basmaları, yüz kızarmaları, nefes alamama şeklinde kaydedilmiş olabilir. Eğer sağlıklı bir işlemleme gerçekleşmezse çocuk bu anıları hatırlatan sözlü ya da yazılı sınavı, üniversite sınavı, ilerleyen yaşlarda eleştirilme, işyerinde bir sunum yapma, topluluk içinde konuşma gibi başarı eksenli durumlarla karşılaştığında bu dört kanaldaki kayıtlar hatırlar ve olayı yaşadığı anda verdiği tepkilerin aynısı oluşur. Yani her sınavlardan önce yetersiz olduğu düşüncesiyle aşırı bir kaygı ve mide bulantısı, kusma, çarpıntı, titreme gibi bedensel şikayetler yaşayabilir. Travmanın içeriği ne olursa olsun kayıt hep bu dört kanalla gerçekleşir, hatırlama da çoğunlukla bu dört kanalla olur.
Sonuçta bugün bir sorunla ya da tetikleyici (hatırlatıcı) ile karşılaştığımızda, eğer arka planda işlenememiş anımız ya da anılarımız söz konusuysa, verdiğimiz tepkiler sadece o olayın yarattığı rahatsızlık ile sınırlı kalmaz, geçmişteki anı ağının yarattığı tepkiler de eklemlenir. O zaman 2-3 şiddetinde tepki verilmesi gereken bir olaya 10 şiddetinde tepki verilir, bu da sorunları çözme ve olayları yönetme performansını düşürür.
İşte bu anlayıştan hareketle EMDR terapisi beynin uykuda ve ilgili süreçlerde kendisinin yapmaya çalıştığı ama başaramadığı, hazmedilememiş, sisteme parazit teşkil eden, kişiyi rasyonel olmayan olumsuz inanışlara ve psikolojik rahatsızlıklara sürükleyen işlemlenmemiş ya da işlemlenmesi yarıda kalmış travmatik anıları terapi seansında uyanıkken ve danışanın aktif katılımıyla işlemlenmesine çalışır. Travmalar işlemlendiğinde de öğrenme tamamlanır, kişi olumsuz düşünce ve duyarlılıklardan kurtulur ve tetikleyicilerle karşılaştığında verilmesi gereken rasyonel ve makul tepkileri verir.
Yukarıdaki örnekten hareketle bunu izah etmek gerekirse ebeveynin yoğun eleştirilerinden oluşan travmatik anılar EMDR terapisi ile işlendiğinde çocuk bu olayı “Annem babam beni çok şiddetli eleştirerek yanlış yaptılar ama onlar beni yetersiz gördükleri için değil bu şekilde çok daha başarılı olacağıma inandıkları için bunu yaptılar. Sonuçta ben yeterliyim, yeterince iyiyim ve kendimden eminim.” şeklinde rasyonel ve pozitif bir şekilde okumayı başarır. Bununla birlikte duygusal ve bedensel kanaldaki kayıtlar da işlemlendiğinden kişi bu olayı hatırladığında daha önceden yaşadığı korku tepkisini vermemeye, mide bulantısı, karın ağrısı, çarpıntı gibi şikayetleri yaşamamaya başlar. Yani kişinin semptomları da düzelir. Dahası hatırlatıcı dediğimiz tetikleyicilerle karşılaştığında örneğin sınavlarda, eleştirildiğinde, sunum yaptığında sadece o etkinliğin yarattığı stresi yaşar. Sonuç olarak EMDR terapisi işlemlenmemiş anıları işleyerek hem kişinin semptomlarını gidermekte hem de olaylara, sorunlara, kendisine, kişilere, olgulara, otoriteye daha olumlu ve rasyonel bir şekilde bakmasını katkı sağlamaktadır. Böylece kişinin psikolojik esnekliği ve dayanıklılığı artar, sorunları çözme ve stresi yönetme performansı yükselir, psikolojik olarak büyür ve olgunlaşır.
Bütün psikoterapi yöntemlerinin amacı sorunların sebebi olan bu tarz travmatik anıların tespitini, işlenmesini ve buna bağlı olarak gelişmiş olan bilişsel ve davranışsal sorunların çözümünü gerçekleştirmektir.
Bu manada EMDR terapisi direk işlenmemiş travmalara ve tetikleyicilere odaklanarak kısa sürede sonuç alınmasını sağlamada diğer terapi metotlarına göre çok daha avantajlı görülmektedir.
EMDR terapisi esasında beynin kendi metodunu yani uykunun rüya dönemindeki REM faaliyetini örnek alır ve bunu uyanıkken terapi seansında uygular. Bu yönüyle EMDR terapisi tabir yerindeyse organik bir terapi metodudur.
EMDR terapisi keşfedilişi
Bunun üzerine bir dizi klinik çalışma yaparak bu çalışmaların sonuçlarını 1989 yılında Journal of Traumatic Stress dergisinde yayınlamıştır.
Saphiro’nun çalışma arkadaşları daha sonra EMDR terapisinin sadece anılara karşı duyarsızlaştırmadığını onlara yeni bir bakış açısı getirdiğini keşfetmişlerdir. Bunun üzerine yöntemin adı EMDR (Göz hareketleriyle duyarsızlaştırma ve yeniden süreçlendirme) olmuştur.
O tarihten itibaren EMDR hızla yaygınlamış, birçok farklı terapi tekniklerini içeren, farklı tanı gruplarına özel protokolleri olan bütüncül bir terapi yöntemi halini almıştır.
EMDR seansları uygulanışı - EMDR terapisi uygulanışı
Aristoteles’ya göre zaman anlayışının temel noktasını şimdi kavramı oluşturur. “Şimdi”, “an”, “bugün” kavramları bir manada zamanın özünü ifade eder. Yani geçmiş “artık varolmayan” gelecek ise “henüz varolmamış” olduğundan tek bir gerçek zaman dilimi vardır o da bugündür. Ancak geçmişin gelecekten önemli bir farkı vardır: Bir zamanlar “varolmuş” olması. Geçmişten bugüne gelinmiştir, bugünden de geleceğe yani sonsuzluğa gidilecektir (Zaman kavramı bağlamında Platon-Aristoteles karşılaştırması Arslan Topakkaya flsf (Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi), 2012 Bahar, sayı: 13, s. 219-231 ISSN 1306-9535, www.flsfdergisi.com)
EMDR terapisi de bugün kavramını geçmiş ve gelecekle birlikte ele alır. EMDR’ye göre geçmiş bugünle direk gelecekle indirekt bir bağlantı içerisindedir. İnsanın ruh hali dediğimizde bugünkü durumunu kast ederiz. Yani referans ve gösterge bugün yani şimdidir. Bu manada EMDR terapisi insanın bugünkü sorunlarının (halinin) geçmiş hikayesi ile ilişkisini ve bunun gelecek algısına olan yansımasını (geleceğe dair olumsuz senaryo) keşfetmeye çalışır ve bunu düzeltmeye yönelik müdahalelerde bulunur. Travmatik bireylerde bugün sorunlardan ve tetikleyicilerden, geçmiş bu sorunların altında yatan travmalardan, gelecek de çarpıtılmış geçmişin sebep olduğu olumsuz senaryolardan oluşur. EMDR kurgulamasını bu prensip üzerine yapar.
Eğer geçmişte hazmedilememiş (işlemlenememiş) anılar varsa, bu anılar olumsuz okumalara ve algılara, bunlar da aile hayatında, iş ve özel yaşamda ve kişilerarası ilişkilerde bozulmalara, sorunlara ve tetiklenmelere, onlar da gelecek projeksiyonunun olumsuz yönde gelişmesine sebep olacaktır. Yani geçmiş, şimdi ve gelecek doğrultusunda ilerleyen zaman, travmatik insan için geçmiş, gelecek ve şimdi eksenine kayacaktır. Bu, şimdiyi geçmişin ve henüz gelmemiş olan geleceğin (sanal olumsuz senaryo) belirlemesi anlamına gelir ki bunun neticesi kişinin aktif ve etken olduğu gerçek zaman dilimi olan “şimdi”den kopmasıdır. Bu yüzden kişi hükmedemeyeceği ve yaptıklarının bir karşılığının olamayacağı geçmiş ve gelecek arasında sanal ve irrasyonel inanışların kurbanı ve mağduru olacaktır. Bu neden böyle olmaktadır? Çünkü büyük düşünür Faulkner’in dediği gibi: “Geçmiş asla ölmüş değildir, geçmiş geçmiş bile değildir.” Yani geçmişte yaşanan kayıtların hepsi canlı bir şekilde beynimizde durmakta, her sabah bizimle birlikte uyanmakta, hayatımıza dair ne varsa belirleyici olmaktadır. “Neye kızacağız, neye üzüleceğiz, neler bizi sevindirecek, neler üzecek, motivasyonumuzu neler artıracak neler azaltacak, neye alınıp güceneceğiz?” hepsinin belirleyicisi beynimizde kayıtlı olan geçmiş hikayemizdir.
EMDR terapisinin insanların bugünkü sorunlarının çözümü için geçmiş hikayelerinden başlamasının asıl sebebi budur: Yeniden yaşanması mümkün olmayan geçmişi yeniden yazmak.
EMDR kişinin bugününü ve geleceğini etkileyen bu canlı kayıtlara müdahale ederek onların bir manada yeniden doğru ve rasyonel bir şekilde yazılımını gerçekleştirmektedir.
Geçmiş hikâyenin düzeltilmesi insanın doğal zaman akışına yeniden kavuşması demektir. Geçmişten bugüne gelinmiş ve bugünden de geleceğe doğru akış başlamıştır.
Bu, gelecek projeksiyonunu bugünün belirlemesi, daha gerçekçi bir gelecek algısının oluşması ve kişinin olabildiğince aktif hale geçmesi demektir.
Bu manada EMDR terapisi kişinin bedensel, ruhsal, sosyal ve spiritüel hayatına yeniden şekil veren, kişiye işlevsel başa çıkma becerilerini ve bağlanma modellerini kazandıran bir yaklaşımdır.
Geçmiş, bugün ve gelecek ilişkisini travmatik bir örnekle açıklayalım:
Geçmişinde güvensiz bir ortamda büyümüş, fiziksel ve duygusal ihtiyaçları karşılanmamış, yokluk içinde büyümüş bir çocuk büyüyüp üniversiteyi bitirdiği ve çok başarılı bir iş adamı olduğu halde panik ataklar, kaybetme korkusu ve aşırı stresli bir hayat yaşayabilir ve gelecekle ilgili açlık, sefalet içinde çöpleri karıştırarak yiyecek arayan bir evsize dönme kaygısı yaşıyor olabilir. Burada kişinin yaşadığı travmalar, çok başarılı ve maddî açıdan güçlü olduğu halde onu sürekli kaybetme korkusu ve gelecekte de aynı şekilde olur muyum kaygısına sürüklemektedir. Geçmişteki travmaların uzantısı olarak beyni hep gelecekle ilgili felaket senaryoları üretmektedir. Halbuki bugün yani gerçek zaman diliminde herhangi bir sorun yoktur, herşey çok güzel ilerlemektedir ancak olumsuz gelecek senaryoları kişinin bugününü mutlu ve huzurlu bir şekilde yaşamasına, başarısının tadını çıkarmasına engel olmaktadır. İşte EMDR’nin amacı önce bugünkü huzursuzluğun kaynağı olan geçmiş hikayeyi sonra da bunun yarattığı olumsuz gelecek senaryosunu düzeltmek, bu yolla da bugününü güzelleştirmektir.
Özetle EMDR terapisi üç ayaklı bir hedefe sahiptir:
Geçmiş anıları işlemleme
Bugünkü tetikleyicilere karşı duyarsızlaştırma
Kişiye gelecekte karşılaşılacak sorunlara karşı yeni bir anlam ve anlayışı kazandırmak